KADIN OLMAK NE MENEM BİŞEY BÖYLE ......
ELinde bıçak, fayansları seyretmeye başladı kadın. Çalı fasulyesini
ayıklamış, soğanları ve domatesin kabuklarını soymuştu. Hepsini çiğden
karıştıracak, kısık ateşte pişmeye bırakacaktı. Domatesleri küçük küçük
doğrarken birden büyük bir yorgunluk
hisetti. Omuzları düşük, sırtı hafif kambur, ellerinde domates ve soğan
kokusu kaç yıldır bu fayansların önünde yemek pişirdiğini, bulaşık
yıkadığını düşündü. Bıçağı bıraktı tezgaha ve yatak odasına doğru
yürüdü. Yatağın üzerine oturdu. "Tozları almasam, lavaboları ovmasam,
ütü yapmasam ne değişir?" diye düşündü. "Ya da şimdi çekip gitsem..."
Tuvalet masasının aynasında kendisine baktı. Bakımsız saçlarını,
gözlerinin altındaki mor lekeleri ve yüzündeki sarkmayı fark etti bir
kez daha. Geçip giden zamana ve zamanın hızına şaştı. Özel günler için
saklanan, o özel günler de çok nadir söz konusu olduğundan bayatlamış
parfümlere, aynanın önüne dizdiği diğer süslenme malzemelerine baktı.
Kimse sorumlu değildi bu bayatlamadan. Kendisi dışında...
Not bırakmalı mı?..
Tekrar mutfağa döndü. Alıştığı şeyleri yapmaya başladı yine. Tencereye
hazırladığı malzemeyi koydu. Şekerini ilave etti. Kapağını kapadı. Ocağa
yerleştirdi tencereyi. Mutfağı toparladı. El bezlerini yıkadı.
Buzdolabını temizledi. Sebzelikten bozulmaya yüz tutmuş sebzeleri
çıkarıp attı. Çöpün ağzını bağladı. Kapının önüne koydu. Evi toparladı.
Gömlekleri ütüledi. Yatak çarşaflarını değiştirdi. Makineden çıkardığı
çamaşırları astı. Salata malzemelerini yıkadı. Salatayı hazırladı.
Üzerini kapadı. Pişmiş olan fasulyeyi servis tabağına aktardı. Dolaba
kaldırdı. Mutfağa bir göz attı. Her şey yolunda görünüyordu.
Ayakkabılarını giydi. "Bir not bırakmalı mıyım?" diye düşündü. Kalem
aradı. Bulduğunda ne yazacağını bilmiyordu. Hiçbir şey yazmamaya karar
verdi. Çantasını aldı. Anahtarını masanın üzerine bıraktı. Kapıyı çekti.
Merdivenlerden yavaş yavaş indi. Apartman kapısından çıktığını gören
kediler yemek hevesiyle miyavlamaya başladılar. Sokağın başına doğru
yürümeye başladı. Caddeye çıktı. Bir taksiye bindi. Nereye gideceğini
düşünmemişti. Herhangi bir yer söyledi. Radyoda sevdiği bir şarkı vardı.
Birden ağlamaya başladı. Taksici önce ses etmedi sonra bir mendil
uzattı. Belli ki alışkındı. Ağlarken sırası karışık bir sürü şeyi
düşünüyordu. İlk çocuğunun doğumunu, kocasının ilk çapkınlığını,
annesinin cenazesini, çocukluğunu... Hepsine birden ağlıyordu sanki.
Kaçırılmış fırsatlara, sırt çevrilmiş olasılıklara, yarım
bıraktıklarına... Doğradığı bütün patates ve soğanlara. Ve hiçbir yere
gidemeyişine. Her defasında vazgeçişlerine. Yine pişman olarak evinin
adresini söyledi şoföre. Anlayışla kafa salladı şoför.
Usul usul şarkı söyleyerek
Hiç acele etmeden bıraktı kadını evinin kapısına. "Okuldan gelmiştir"
diye düşündü zili çalarken. Oğlu açtı kapıyı yüzüne bakmadan, "nerdesin
anne yaaa karnım aç benim!" Kadın kalakaldı kapının önünde. Her şey
hazırdı oysa. "Ben yetiştirdim bu çocuğu" diye düşünerek mutfağa girdi.
Yemekleri çıkardı. "Bir gün çekip gitsem açlıktan ölür mü bunlar" dedi
yüksek sesle. Bir gün çekip gidemeyeceğine yandı içi. Sofrayı kurdu.
Oğluna seslendi. Anahtarına çarptı gözü. Çantasına koydu. Masayı
topladı. Bulaşıkları yıkarken gözü fayanslara takıldı yine. Radyodaki
şarkıyı söylemeye başladı usul usul. "Kimseye etmem şikâyet Ağlarım ben
halime..." Oğlunun sesi geldi içerden. "Anne kapı çalıyor baksana..."
Boğazında bir ağrı, kapıyı açmaya gitti kadın. Kocası gelmişti. Karşı
komşusu da okuldan dönen çocuğunu karşılıyordu. Güldüler birbirlerine.
"Göz altları morarmış" diye düşündü her ikisi de diğeri için.
Birbirlerine ne kadar benzediklerini farketmeden, duvarlar ve
fayanslarla birbirinden ayrılmış mutfaklarda sıradan günlerine devam
ettiler... Usul usul şarkı söyleyerek, ağlayarak hallerine...
İclal Aydın -
O elmayı uzatmamalıydı hiç !
YanıtlaSilBLOĞUN ÇOK ŞİRİN BANADA BEKLERİM SEVGİLER
YanıtlaSil