3 Ocak 2010 Pazar

Yürekte boşluğu çok büyük, ama yeri hep sıcacık kalacak.




Hayat bana hiç adil davranmadı diyebilirim maça eksik kadroyla başlattı yenilgilerimi her seferinde yüzüme tokat gibi vura vura yıprattı sürekli.Dizlerim ellerim yara bere içinde her seferinde ayağa kalktım ama izlerini kimse silemedi,ve benden başkasıda bunu farkedemedi sanırım.Aklıma yaşanılanlar geldikçe bunları başkası yaşamış gibi bedenimden ayrılıp başkasını dinliyormuş gibi oluyorum sanırım ben böyle yaparak kaçış kapısını bulmuşum .

Hayatımı tulum gibi ters yüz eden o günü anlatmaya çlışacağım ama kapının aralığından her an kaçabilirim .

Benim çocukluğum Ankara da geçti.Beş abim(aslında altıymış biri vefat etmiş )bir ablam vardı.Babam tapu müdürüydü yani memurdu.Bu kalabalık ev halkını rahat yaşatabilmek için didinir dururdu ve tam bir beyefendiydi.ADAM GİBİ ADAMDI .Takım elbisesi ütülü ,gömleği kolalı ,ayakkabıları hep pırıl pırıldı.Annem ona itinayla bakardı.Ben onların hiç önümüzde yüksek sesle tartıştığını görmedim odalarından bazen kızgın cıktığı olurdu babamın ve kapıyı çekip hiç birimize bişey demeden çıkıp giderdi ve elinde ya dondurmalar yada pişmaniyelerle dönerdi canım benim .Hala hatırlarım annem onu kapıda uğurlarken çeketinin omuzlarını elbise fırçasıyla fırçalar,ayakkabılarını siler ,bağcıklarını bağlardı veee yanaklarına öpüçüğünü kondurup hadi hayırlı işler der uğurlardı.Ama genelliklede birşey sipariş vermeyi unuttuysa arkasından bağırırdı.Babamın adı Raif di ve annem bu huyu yüzünden mahallede babama lakap taktırmıştı.Çünkü bir gün gene unuttuğu bişeyi sonradan taşındığımız evin 5. katından Raiffff şeker Raifff demesiyle mahallade duymayan kalmamıştı.Şeker Raif ne komik ama hakikaten şeker gibi bir adamdı o rahmetli nur içinde yatsın.Tipi biraz Rauf Denktaş a benzerdi.Bir gün kalbi sıkıştı ve hastaneye kaldırıldı artık eve cıkabileceğini öğrendiğimizde onun için hazırlanmış yatağın kenarında annem oturmuş bana nasihat veriyordu bak ;baban gelince sinirlendirmek yok ,onu üzmeyeceksin diyordu haklıydı çünkü ben çok yaramaz bir kızdım.Neyse ben uslu duracağımın sözünü verdikten sonra aniden kapı çaldı ve kapıdaki akrabamız içeri girmeyeceğini annemi almaya hastaneye götürmeye geldiğini söyledi ama annem onun yüzündeki ifadeden babamı bir daha eve getiremeyeceğimizi onu kaybettiğimizi anlamış olsa gerekki bayıldı.O gün ilk travmamı yaşadım yarı bilinçli yarı bilinçsizdi ama çok sevdiğiniz bir yakınınız canınız yok olmuştu ve ölümün nasıl bir şey olduğunu kavramak ilk okul çağında bile zordu.Evdekilerin yoğun üzüntüsü yüzündende beni köşelerde unutup her kez kendi acısını yaşamaya çalışıyordu.Yoğun yaşanan acıyı tek başıma kavramaya ve kanayan dizlerimi ellerimi silip ilk defa ayağa kalkmaya çalışmam işte bu yaşlarda oldu. Ben birinci sınıftatım.Çocukluk işte yaraların üzeri daha çabuk kabuk tutuyor tabi bunu dahada yaramaz olmama borçluyum heralde .Bir gün okula bir kadın ve bir adam geldi hademe eşliğinde müdür odasına çağırıldım ve bana hayatımda almadığım kadar fazla bir miktar haşlık verdiler ve ben koşarak anneme geldim verdim ama annemin suratını hala hatırlarım yıkıldı sanki ,sinirden kendini kaybetti bu olayda bir daha okulda yaşanmadı ama aynı kadın eve gelip gitmeye ve bana hediyeler getirmeye saçlarımı okşayıp öpmeye başlamış ve o gidincede annemi tanıyamayacak kadar değişmiş olduğunu görüyordum.O kadın gelip gittikce evde huzurum bozuluyordu çünkü annemin bana davranışı sertleşiyordu ve sürekli anlam veremediğim şeyler söyleyip sinirleniyordu.Bana getirdiği oyuncaklarıda o gidince hep kilitli duran odasına kaldırır hiç oynatmazdı.Bir seferinde bana çok güzel sarı saçlı bir bebek getirmişti ve oynayamadan gene elimden alınmış ve odaya kaldırılmıştı.Bir gün kahve içmek için karşı komşuya geçmişti annem ve kapıyıda kilitlemişti üzerime ,hemen geleçeğini söyleyip.Bende balkondan bakarken onun yatak odasının penceresinin acık olduğunu görünce aklıma tek birşey geldi o odada biriken bana gelen oyuncak hediyeler.Önce bir durum değerlendirmesi yaptım balkonun kenarına çıkıp uzandım ve içerdeydim. Gardolabının içindeydi orda durup sarı saçları mavi gözleriyle bana gülümsüyordu onu kucakladım ,öptüm sevdim kabarık elbisesini incelerken birden yatak odasının kapısının acıldığını gördüm annem kapıda durmuş mavi gözleri kocaman olmuştu bayılmadan önceki son sözü buraya penceredenmi girdinnnnn oldu ve bayıldı.Yaramazlıklarımla onu bu hale sık sık getirdiğim için alışıkdım hemen az önce kahve içtiği komşumuza koştum beraber ayılttık annemi ama o günü hiç unutmadık ve alınan tetbirlerde arttı tabi evde.Çocukluk işte bir seferindede yine evde kilitliydim beni her yere götürmezdi yaramazlık yapıyormuşum diye. Balkondan bakarken yine karşı komşumuzun kızı YANİ İSİM ADAŞIM da evde yanlızdı beni çağırdı ama kapı kapalı ve evde beni oraya yollayacak kimse yoktu.İkimizin balkonu arasında merdiven penceresi vardı demirli ben demirlerden karşıya tutunarak tam geçerken abilerimden biride eve öğlen yemeğine gelmişti ve merdivenleri cıkarken pencerenin dışında maymun gibi tutunmuş bendenizi görünce onunda yüzü bembeyaz olmuştu ,kolay değil beşinci kattaydık ,ve ben pencerenin asla olmamam gereken tarafında sırıtarak ve korkmuş vaziyette ona bakıyordum , beni tatlı sözlerle camdan balkona aldıktan sonra yediğim tokatı hala unutmamışımdır ama şimdi dönüp bu yaşta bakınca o tokat azdı bence düşüp ölebilirdim yani ne gözü karaymışım kendime inanamıyorum ; şimdi çık oraya deseler mümkün değil aşağıya bakamıyorum bile.
Annemin migreni vardı sık sık başını apaçilergibi bağlayıp sıkardı ilaç alıp yatardı bende kapının arasına terlik koyardım kapanmasın geri gelince eve girebileyim diye sokağa özgürlüğe koşardım çünkü bana sokağa cıkıp oynamak nedense yasaktı ve o uyuduğunda eğer kapıyı kilitlemeyi ağrısından unutursa bu yolla bu yasağıda delerdim ama öğle kendimi kaybederdimki annemin sesi feryadı Berrinnnnn diye çığlık çığlığa çağırmasıyla bu ses beni kendime getirirdi ve kendime yakalanmadan dönemediğim için önce ben kızardım sonra yukarda paşa paşa dayağımı yerdim ama sokağa çıkmaya değerdi o dayaklar bile bunu bu yaşımda bile böyle kabul ediyorum.Yine yapardım yani.Haksızlıkdı bu oynayan çocuklara yukardan imrenerek bakardım onlarda sanki başka oyun oynanacak yer yokmuş gibi bizim balkonun altını secerlerdi, bazen seyreder bazende kıskanır kafalarına su dökerdim tabii hemen kapıda bitiverirlerdi beni şikayete.O yaşlarda nerden esinleniyordumsa sesim güzelmiş diye hep bana şarkı söyletirlerdi bende utanırdım ya kapının arkasında yada masa altında şakırdım bundanda büyük zevk alırdım halada şarkı söylemeyi severim ama masa altlarına sığmam hayal tabii.Genelde evde kapı üzerime kilitliyken tek başıma oyun oynarken bir eski radyolardan vardı televizyonumuz yoktu o radyoyla ezberlerdim o şarkıları ,şarkıcılık oynardım .Şarkıcılarıda Ankara da gençlik parkı vardır içinde gazinolar vardı ve halk günlerinde ,kadınlar matinelerinde, şimdiki ünlülerin çoğunu izlemiştik orda.O günleri çok özlüyorum.

İşte böyle bir 12 yıl yaşadım ve o hafta aniden eve evlenip başka şehirlere yerleşen abilerim, ablam ,onların eşleri çocukları akın ettiler ev tıka basa doldu.Bizim ev böyle toplanmaları bir düğünlerde birde cenazelerde yaşardı.
Ben herkezin bir arada olmasından mutluydum ama normal olmayan şeylerde yaşıyordum
mesela saçlarım belime kadar uzundu ve hiç açık gedirmezlerdi hep sıkı sıkı örülürdü ama o hafta hem istediğimi giydim hem saçlarım acık gezdim hemde her zamankinden fazla ilgi vardı üzerimde .birşeyler normal değildi anlamaya çalışırken o kara basan gün geldi ve
o hep cekindiğim korkuyla karışık bir okadarda sevdiğim subay olan abim beni çağırdı yanına ve gel bakalım senle ikimiz şu odada biraz konuşalım bakalımmmm dedi ve omuzumdan tutarak odaya sokup kapıyıda kapattı.Bu onunla yanlız kalma fikrini sevmemiştim çünkü yaramazlıklarımın sorgusunu bizzat bu odada kendisi yapardı ve gerekçelerim onu tatmin etmezse tokatı basardı bir daha yapmayacaksın diye bağırırdı.

Neyse ben sessiz ve ürkek beklemeye başladım ne olacak ,ne yapacak bana diye uzun sürmedi o kendinden emin bir sesle konuşmaya başladı
-bu odaya niye girdik gene diyosun sen şimdi dimi,
-evet
-bak anlatacaklarım önemli dikkatle dinle tamammı
-tamam
-bak biz seni çok seviyoruz ama senden ayrılmak zorunda bırakıldık
-nasıl yaniii
-bak bu duvardaki resim deki
-abimmiş ölmüş nolmuş
-hayır abin değil o senin
-nasıl yani kim peki
-offfff çok zor muş yaaaa
-neyyyyy
-bak kızım o senin babandı tamammı 27 yaşındayken böbrek yetmezliğinden öldü
-................................
-bende senin amcanım
-.....................................
-dışardaki anne dediğin o kadında senin babaannen seni o büyüttü 13 aylıkken aldı annenden ve bu güne kadar baktı kendi kızı gibi
-hiç anlamıyorumki ben .........
-ablanda halan oluyor yani babanın kız kardeşi
-ama benim babam öldüya o babam kim....
-oda senin babanın babası yani dedendi
-anlamaya çalış anlamadığın ne varsa sor hadi bekliyorum
-ben ...ben sen abiiii ay..amcaaa..yaa noluyor böyleeee kafam karıştıııı
-bak asıl annen arada sırada seni görmeye gelen o kadın vardıya; hani hediyeler getirirdi sana
-evet
-işte annen o kadın ve seni yarın almaya gelecek
-..................................................................................................................
-ve seni vermek zorundayız mahkemeye vermekle tehdit ediyor bizi
-ben hiç bir yere gitmiyorum beni vermeyin kimseye nolursunuz yaramazım diye mi bidaha söz annemi hiç üzmeyeceğim nolur beni o kadına vermeyin beni götürmesinlerrrrrrr.....
İşte hayatımın travması,yıkıldığım an,göz yaşlarımı koyvermiştim artık kanıra kanıra ağlıyor yalvarıyordum ..bana sarıldı oda titriyordu ve korkma seni veriyoruz ama hep senin yanındayız bizi sık sık görmeye gelirsin dedi.
Umutsuzca ağlayarak kapıyı açıp salona fırladım her kez babannemin başına toplanmıştı.Çünkü feryatlarım onu bayıltacak kadar dışarı duyulmuştu odadan.Yine sarılacak bir kucak bulamamış bir kenarda kalakalmıştım.
Babaannem ayılınca kucağına oturdum yalvardım ağlaştık beraber asıl anneme veryansın ediyordu babaannem çok kızgındı ona ama bu sonuçu değiştirmedi.
İşte orda koltukda yine o aynı kadın oturuyordu yanında 3-4 yaşlarında bir oğlan bebek birde 50 yaşlarında bir adam vardı ve gözlerini dikmiş üçüde bana bakıyordular.
İçimden allahım allahım nolur ben rüyada olayım gözümü açınca bunlar buradan kaybolsunlar diyordum.Bu arada ara ara gözlerimi acıp kapatmaya başladım ama ordalardı ve beni almadanda gideceğe benzemiyorlardı
Beni ellerini öpmeye ikna edemediler o adam bırakın yahu ısrar etmeyin dedi çok sıkılmıştı ayağa kalktı ben aşağıdayım bekliyorum dedi gitti.Okadında bana bakıp hadi hazırsan dedi ve bende bir yaygara koptu bunu tahmin etmeniz için oyaştaki halimin yerine kendinizi koymalısınız.Evde tanıdığım beni sevdiğini sandığım kim varsa yalvararak ellerine yapıştım nolurrrrr vermeyin beni diye ama nafile babannemin elini bile öpemedim çünkü ben kapıdan sürüklenirken o bayılmıştı.Şu an yazarken bu anılar hala içimi kavurur ve göz yaşlarıma yine mani olmadım .O günden beri sevgi arsızıyım ama bu huyum yüzündende çok hayat yanılgıları çöküşler yaşamaya devam ettim.
Babaannem artık yaşamıyor ,annem allah ömür versin halen hayatta ve birbirimize hala çokda sıcak içten sayılmayız aramızdaki duvar hiç yok olmadı.
Bu yazıyı yazıp bitirene kadar o günleri tekrar yaşadım sanki içim katıldı birde yazım hatalarını kontrol için okumak bile içimden gelmiyor eğer hatalarım varsa özür dilerim.Mutlu günler.

KIZILDERİLİ ATA SÖZLERİ...



  • Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.
  • Tanrı' nın kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.
  • Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.
Ute Kabilesi
  • Aşkı tanıdığında, Yaratıcı'yı da tanırsın.
Fox Kabilesi
  • Avlayacaksan en zayıf geyiği avla, çünkü sağlam olanlar yeni neslin devamını sağlayacaktır.
  • Barış ve mutluluk her anda mevcuttur. Barış ve mutluluk her adımdadır. Ruhun meseleleri için siyasi çözümler yoktur.
  • Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi makoseninin içine bak
Sauk Kabilesi
  • Bir düşman çok, yüz dost azdır.
Hopi Kabilesi
  • Bir kere "Al şunu" demek, iki kere "Ben vereceğim" demekten iyidir. (Kabilesi bilinmiyor)
  • Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.
  • Bütün Kızılderililer her yerde durmadan dans etmelidir. Önümüzdeki ilkyaz Yüce Ruh gelecek. Bütün av hayvanlarını geri getirecek. Avdan geçilmeyecek bu topraklarda. Bütün ölü Kızılderililer geri gelecek ve yeniden yaşayacaklar.
Wovoka
  • Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kainatin dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere degişmeye başlamış olacaktır.
Mohawk Kabilesi
  • Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.
  • Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım.
Apache Kabilesi
  • Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Şimdiki usul bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.
  • Eğer sorsanız: 'Sessizlik nedir?' Cevap veririz: O Büyük Ruh' un sesidir. Yine sorsanız: 'Sessizliğin meyveleri nelerdir?' Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.'
  • Fakir olmak, şerefsiz olmaktan daha küçük bir meseledir.
  • Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.
  • Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.
  • Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.
Lumbee Kabilesi
  • Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.
  • Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.
  • Herbirimizin farklı bir rüya gördüğünü hatırlatmakta fayda var.
  • İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.
  • İlkbaharda usul usul yürü;toprak ona hamiledir...
  • İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.
  • İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez.
  • Kehanet, muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka şey değildir. Hava ya bulutlu olacaktır, ya da güneş açacaktır.
Cherokee Kabilesi
  • Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü!
Cheyenne Kabilesi
  • Nimet de külfet de 'Büyük Ruh' un elindedir. Bazen onun külfeti bizi nimetinden daha fazla akıllandırır.
  • Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaşayanlara ilave eder.
Hopi Kabilesi
  • Senin vicdanın senden başkasını temsil edemez.
  • Sevgi ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile, sadece onunla başkaları için fedakarlık yapabiliriz.
  • Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak.
  • Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli.
Siyu Kabilesi
  • Şeytan hakkında konuşmayın. Gençlerin kalbinde merak uyandırır.
Siyu Kabilesi
  • Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı'dan ödünç aldınız.
Mohawk Kabilesi
  • Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.
  • Yağmur iyilerin üzerine de yağar, kötülerin de..
  • Yanlışı gören ve önlemek için eli uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.
  • Yapmamız gereken: her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.
  • Yaşlılık ölüm kadar şerefli değildir. Yine de çok kimse onu ister.
  • Dünya,bize atalarımızdan miras kalmadı,çocuklarımızdan ödünç aldık.
  • Dur, dinle. Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın.

kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et. ilkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.

  • İnsan iki ruhludur içinde bir iyi köpek birde kötü köpek kavga eder.hangisini daha çok beslersen o kazanır

MÜHENDİS DEYİP GEÇME PRATİK ZEKA GEREKTİRİR.




Üç işletmeci ve üc mühendisin iş icabı trenle bir seyahate çıkmaları gerekir. Tren garına giderler. Üç işletmeci 3 bilet aldığı halde mühendisler tek bilet alır. İşletmeciler bunun sebebini sorduklarında mühendisler :
- Bekleyin ve görün

derler. Trene binerler ve tren hareket ettikten bir süre sonra üç mühendis kalkıp hep beraber trenin tuvaletine girerler. Biraz sonra kondüktor gelir ve üç işletmeciden üç bileti alır. Tuvaletin önünden geçerken kapıyı tıklatıp :
- Bilet lütfen

der. Kapı açılır ve bir el bileti uzatır. İşletmeciler bunu görürler. Taktiği kapmışlardır. Donüş yolculuğu için yine gara giderler. İşletmeciler bu sefer tek bilet almışlardır. Mühendisler ise hiç bilet almaz. İşletmeciler yine şaşırıp sebebini sorduklarında mühendisler yine bekleyip görmelerini söylerler. Bir süre sonra yolculuk başlar. Önce işletmeciler kalkıp bir tuvalete girerler. Ardından da mühendisler karşısındaki tuvalete. Kondüktörün gelmesine yakın zamanda bir mühendis çıkıp karşı kapıyı tıklar ve
- Bilet lütfen

der. Açılan kapıdan bir el bileti uzatır. Bileti alan mühendis diğer tuvalete geri girer !...

TEA in JAPANA




Şu düzene bayıldım




hayran olmamak mümkün değil



Karadenizi görmüş çaylıkların arasına girmiş biriyim bu yüzdende bu temiz ,düzenli,simetrik çay tarlalarına imrenmemek elde değil.



her şey makinayla artık onlarda elle toplamayı bırakmış





çaylar biçiliyor.Bizde karadeniz kadınının kabusu yılandır o çalılık çay fidelerinin arasına girerler bellerine kadar alttan neyin ısıracağı belli değildir.Yağmur yağıp durduysada belden aşağısı ıslak çalışılır.Karadeniz kadını hakikaten çefakardır.


Makine her yönden kesmeden önce çayı yıkıyor görüyormusunuz.


Çayları nasılda örtülerle koruyorlar karadenizlilere duyurulur.

CANLI TABLO GİBİ DENİZ CANLILARI

Çıplaksolungaçlılar, savunmayı sanata dönüştürüyor.


Çıplaksolungaçlılar yaşamları boyunca yeni doğmuş bir bebek gibi kaygan ve çıplak, öylece sürünüp gider. Salyangozların akrabası olan bu hayvanların ataları milyonlarca yıl önce kabuklarını silkip atmış;

geriye sadece, dünya genelinde okyanus tabanlarında ve mercan kitlelerinde bıraktıkları sümüksü izlerin üzerinde kayan deri, kas ve organlar kalmıştır.

Sığ kumluklardan ve resiflerden, derinliği bir kilometreyi aşan karanlık deniz tabanına kadar görülen çıplaksolungaçlılar hem sıcak, hem soğuk sularda, hatta fokurdayan derin deniz bacaları civarında bile yaşar.

Karındanbacaklılar sınıfının -ve daha geniş anlamda yumuşakçalar şubesinin- üyesi olan, çoğunlukla parmak büyüklüğündeki bu küçük yaratıklar, korunmasız bir şekilde yaşarlar; solungaçları sırtlarında püsküller oluşturur.


Akıntılı sularda kaslı ayak bağlantılarını bırakarak yuvarlanabilmelerine ve hatta bir kaçının da yüzebilmesine rağmen acele ettikleri pek görülmez...

Peki, doymak bilmez yırtıcıların cirit attığı yaşam alanlarında çıplaksolungaçlılar neden bir mangal partisindeki karidesler gibi yenilip yutulmuyor?


Anlaşılan o ki, bilinen 3 bini aşkın çıplaksolungaçlı türü kendini iyi savunacak özelliklere sahip.


Derilerinin kalın, yamru yumru ve sert pütürlü olmasıyla yetinmemiş, ayrıca ailenin diğer üyelerinin sahip olduğu kabuğu bırakıp, yerine daha hafif silahlar -zehirli salgılar ve yakıcı hücreler- edinmişler.



Birkaçı kendi zehirini üretse de çoğu bunu yediği yiyeceklerden elde ediyor.




rahatsız edildiklerinde bunları deri hücrelerinden ya da salgı bezlerinden salgılıyor.


Diğer çıplaksolungaçlılar ise ateş mercanları, anemonlar ve hydroidleri yerken edindikleri nematokistler adı verilen sımsıkı sarılmış yakıcıları içeren kapsülleri biriktiriyor.





tablo kadar şaheser yaratıklar


seyretmeye doyamıyor insan



yok böyle bir güzellik









Hiç biri için iğrenç diyebilirmisiniz tablo gibi saatlerce seyredebilirim bıkmadan renkleri insanı dinlendiriyor.

Sonunda çinliler bunuda yaptı 'ceset ekmek'







Çinliler sonunda bunuda yaptı;Cenin yiyen çinliler
(yani ölü bebek yiyen çinliler) cesede birebir benzeyen ekmekler yaptılar. İnsan bunlara bakmaya dayanamazken bu ekmekler nasıl yenir kimbilirama itiraf etmeliyim ki çok iyi benzetilmiş son
derece inandırıcı.Benim iğrenç yemekler başlıklı yazımda gördünüzmü bilmiyorum ama bu midesizler her şeyi yiyorlar, Buraya ekleyemedim BAZILARINIZIN İÇİ KALKABİLİRDİ belkide çoğunuz biliyordur düşük,kürtaj yada her hangi sebebden ölmüş ceninleri hastane morglarından parayla alıp yemeğini yapıp yiyorlar,köpek yediklerini zaten bilmeyen yok böceklerde dahil buna yakında ölülerinide yer pis insan müsfetteleri, baksanıza ekmeklerini şimdiden insan parçaları gibi pişirip hazırlık yapıyorlar.Yakında hastane morglarına üşüşür bu kan emiciler.Artık evime cin malıda sokmuyorum zaten emek hırsızları bunlar.

AFRİKA MENEKŞESİ FANLARINA ......



Sarkmış yapraklar bitkinin çok fazla ışık aldığını, uzun ve sık büyümüş gövde ve az çiçek de çok az ışık aldığını gösterir.


Afrika menekşeleri direkt güneş ışığı almayan aydınlık ortamları sever. . Bitkilerin evlerde yazın kuzeye veya doğuya bakan cam önlerine yerleştirilmesi önerilir. Kışın ise batı veya güneye bakan cam önleri uygundur.Uygun ortam bulduğu zaman yıl boyunca çiçek açabilen bu bitki, çiçeklenmeler arasında bir kaç haftalık bir dinlenme dönemi geçirir.






Sıcaklık
Afrika menekşeleri ortalama 22-25 "Cde tutulduğunda hızla gelişmekte ve genç iken çiçeklenmektedir. Ancak sıcaklıktaki değişmeler (özetlikle düşmeler) bitkide durgunluk meydana getirmekte ve çiçeklenme süresini uzatmaktadır. Bu durumda tekrar çiçeklenmek için 6 ay ve hatta daha uzun süreye ihtiyaç duyar



.Musluk suyunu sevmez. Yumşak suyla sulanmalı ve yapraklarına su değdirilmemelidir. Toprak nemli tutulmalı ama çok fazla sulanmamalıdır.
İlkbahar ve yaz mevsimleri boyunca haftada bir kez düşük dozda besin verilmesi iyi sonuç verecektir.


Esas üretimi yaprak çelikleri ile Haziran-Eylül ayları arasında yapılır. Sağlıklı ve olgun yapraklar 5 cm uzunluğundaki sapları ile birlikte kesilerek hacim olarak eşit miktarlarda turba ve kum karışımına dikilir. Ortamın sıcaklığı 18-21 oC dolayında tutulursa çelikler 2-3 haftada köklenirler.



Menekşe ayrı bir hastalıktır bence menekşe severlere bu yazım armağanım olsun umarım faydalı olmuştur.

KADININ ZERAFETİ ,KALBİNİN TADINDA ...

Yamyamlar Hüseyin'i Hamile Bıraktı!





Yamyamlar Hüseyin'i Hamile Bıraktı! Yamyamlar bildiğiniz yamyamlar değil. Yolsuzluk yamyamları. Ama hamile olanlar, hamilelik testi yapılanlar bildiğiniz erkek... Bakın inanılmaz hikayeye.. Devamı İçin Tıklayınız...
12/10/2009 - 08:00

Çankaya eski Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz dönemiyle ilgili yolsuzluk iddiaları bitmiyor. Son olarak ortaya çıkan yolsuzluk Bu kadarına pes dedirtecek türden.

ERKEKLERE GEBELİK TESTİ
20 bin kişiye gebelik testi yapıldığı belirtilerek parası alınmış. Bu durum şüphe yaratınca müfettişler kanıtlanmasını istemiş. Sadece 37 kişinin ismi verilmiş. Üçü de erkek

Yamyamlar` açıklamasıyla gündem oluşturan ve seçimde aday gösterilmeyen Çankaya Belediyesi eski Başkanı Eryılmaz dönemiyle ilgili çok sayıda yolsuzluk iddiası üzerine İçişleri Bakanlığı müfettişleri inceleme yaptı. Müfettişler spor kulübü, Türk bayrağı alımı, maaş promosyonları gibi pek çok alanda usulsüzlük tespit etti. Hazırlanan 47 dosya da suç duyurusu olarak Cumhuriyet Savcılarının önünde bekliyor. Bunların içinde en dikkat çeken ise Sağlık alanında yapılan bir usulsüzlük.

20 BİN KİŞİYE GEBELİK TESTİ
Edinilen bilgiye göre, Çankaya Belediyesi 2006 yılında sağlık taraması için büyük bir tıbbi tahlil alımında bulundu. Bu hizmet alımı kapsamında 20 bin kadına idrarda gebelik testi yapılacaktı. İhale kapsamında bir firmaya iş verildi. Ardından 20 bin kadına da, İdrarda gebelik testi yapılmış gibi hak ediş düzenlendi ve ödeme yapıldı.

37 KİŞİ GÖSTERİLDİ
Müfettişler yaptıkları incelemede bu testlerin kimlere, ne zaman, nasıl yapıldığıyla ilgili bilgi aradı. Dosya ve belgelerin incelemesinde gerçekte sadece 37 kişiye gebelik testi yapıldığı ortaya çıktı.

3`Ü ERKEK
Ancak inanılmaz olay bununla bitmiyor. İddiaya göre, gebelik testi yapıldığıyla ilgili bilgiler bulunan kişiler arasında üç erkek bulunuyor. Buna göre 12.07.2006 tarihinde Hüseyin G.`ye, 19.07.2006 tarihinde Utku Ş.`ye ve 06.10.2006 tarihinde de Mert G.`ye gebelik tahlili yapılmış.

BİR KADINA BİRDEN ÇOK TAHLİL
Gebelik testi yapılan kadınlar açısından bir başka sorun daha var. Bu da S.T., E.Y., S.A. ve S.G gibi kadınlara birbirine çok yakın tarihlerde birden fazla gebelik testi yapılmış olması.

internethaber

Yakıta Katın 350 Km Fark Atın

Yakıta Katın 350 Km Fark Atın Bilimadamları 20 yıllık bir çalışmanın ürünü diyorlar, yakıt kaynakları tükendiğinde o devreye girecek....



20 YILLIK ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ

Bordan yakıt üretmenin haklı gururunu yaşadıklarını ve bunun 20 yıllık bir araştırmanın ürünü olduğunu vurgulayan Arvas, sözlerini şöyle sürdürdü:
YAKITIN KULLANIMI

Bor yakıtının hem benzinle hem mazotla çalışan araçlara konulabileceğini bildiren Arvas, şöyle konuştu:

"Ürettiğimiz bor yakıtı direk aracın yakıt deposuna konuluyor. Hem benzine hem mazota katkı olabiliyor. Bor uzay araçlarında da kullanıyor. Yanması çok yüksek. Yakıta katıldığı zaman, araçlar en az 300 - 350 kilometre fazla gidecektir.

Benzinle bin kilometre giden bir araç bu katkıyla bin 350 kilometre yapar. Gelecek zamanlarda benzin istasyonları gibi, bor istasyonları kurulacak ve bor yakıtı benzinden 10 kat daha düşük olacak. Çünkü madenin kaynağı Türkiye'de. Biz teknolojiyi üreterek dünyanın hizmetine sunduk, henüz bor yakıtına fiyat biçmedik. Biz Türk borunun depolara girdiğini göstermek istedik, bunu da başardık."


BOR YAKITININ AVANTAJLARI

Bor yakıtının çevreci, güvenli oluşu ve kolay taşınabilirliği ile avantajlı bir yakıt olduğunu ifade eden Arvas, "Bor yakıtı, kolaylıkla yanmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla infilak etme, kıvılcımla, ateşle tutuşma riski yoktur. Bir kaza anında patlama meydana gelmeyecektir. Bu yönüyle bor çok önemli bir yakıttır ve nakliyesinde risk olmayışı Bor yakıtı için bir üstünlük ve alternatifsizlik kazandırmaktadır.

Bor çevre dostudur, yanma sonrası gaz emisyonu oluşturmamaktadır. Bor yakıtı kara ve deniz kazalarında toprağa ve suya karışması halinde hiçbir zaman kirlenmeye neden olmayacak, toprakta doğal bitkiler için besleyici olacak ve, denizlerde de kolay çözülerek, zaten deniz suyunda olan Bor elementi ilave bir risk oluşturmayacaktır" diye konuştu.

Kırmızı Başlıklı Kız Pastası



Pandispanya İçin:

100 gr tereyağı ya da eşit miktarda sıvıyağ

150gr toz şeker

3 yumurta

Aldığı kadar gr un

1 paket kabartma tozu

2 kaşık kakao

1 su bardağı komposto vişne (suyu süzülmüş)

Kreması için:

1,5 lt süt

1 kaşık limon suyu

2 paket vanilya

3 kaşık toz şeker

2 paket krema

2 paket krema sertleştirici

2 bardak vişne kompostosu suyu (veya vişne suyu)

2/3 paket vanilyalı puding

Hazırlanışı:

Pastayı servis yapacağınız günden 3 gün önce 1,5lt sütü temiz bir kaba koyup üzerine 1 kaşık limon ilave edin. Kabın üzerini streçle kapatıp oda sıcaklığında 2 gün bekletin. 2 gün sonra sütü bir tencereye alıp orta hararetli ateşte yarım saat -süt tamamen kesilene kadar- ısıtın. Süt kesilince ılınmasını bekleyin. Bir kevgiri geniş bir kaseye oturtun, kevgire birkaç kat kağıt havlu serin ve süt kesiğini kevgire alın. Üzerini tekrar streçleyip buzdolabında bir gece bekletin. Pandispanyayı hazırlamak için vişne ve kakao hariç tüm malzemeleri karıştırın. Karışımın yarısını yağlanmış kek kalıbına dökün. Kalan yarısına kakao karıştırın ve sade hamurun üzerine dökün. En üste vişneleri serpip 175C fırında keki pişirin. Bu arada kremayı krema sertleştirici ile çırpın. Yoğurt kıvamına gelen süt kesiğini şekerlerle karıştırıp yavaş yavaş kremaya ilave edin. Kremanın bir kısmını süsleme için ayırın. (ayırdığınız kremayı dolaba kaldırın) Kek pişip soğuyunca kalıptan çıkarıp servis tabağına alın. Kek kalıbınızın halkasını tekrar geçirip kremayı kekin üzerine yayın. Bu halde 4-6 saat buzdolabında soğutun. Servisten 1 saat önce pudingi vişne suyu ile pişirin. İyice soğutup kremanın üzerine yayın. Ayırdığınız krema ve vişnelerle üzerini süsleyi

Sosisli Patates Köftesi







Malzemeler:
875 gram patates,
10 gram margarin yağı,
6 yumurta,
3 sosis,
2 çorba kaşığı un,
6 kaşık fırınlanmış bayat ekmek tozu,
1 demet maydanoz,
Zeytinyağı,
Yeteri kadar tuz ve karabiber.



Yapılışı:
Patatesleri yıkadıktan sonra haşlayın ve kabuklarını soyup püre durumuna getirin. Püreyi bir güvece koyun. Buna tuzla biberini serptikten sonra 30 gram margarin yağı katıp güveci ateşe oturtun. Püreyi koyulaşıncaya kadar karıştırın. Sonra ateşten indirip soğumaya bırakın. 1 yumurtayı haşladıktan sonra kıyın. Sonra bunu ince doğranmış maydanoz ve rendelenmiş sosislerle birlikte pürenin içine katın. Bunlara 1 yumurta akıyle, 2 yumurtanın şansını da kattıktan sonra iyice karıştırarak hepsini birbirine yedirin. Bu karışımdan ufak ufak parçalar kopararak ıslak iki avucunuzun içinde top gibi yuvarlayın. Yalnız sarısını kullandığınız yumurtanın akıyla kalan yumurtayı iyice çırpın. Hazırladığınız köfteleri sırasıyle una, çırpılmış yumurtaya ve fırınlanmış bayat ekmek tozuna bulayarak bol ve kızgın zeytinyağının içine atın. Köfteler nar gibi kızarınca bunları servis tabağına koyup yanında bir garnitür olduğu halde sıcak sıcak servis yapın.

Ayva Tatlısı






Malzemeler:
6 Adet orta boy ayva
4 Su bardağı toz şeker
6 Su bardağı su
2 Rulo kaymak

Hazırlanışı:
Ayvaları ortada ikiye bölün. Çekirdeklerini temizleyin.Derin bir tencerede altı bardak su ile kısık ateşte ayvalar hafif yumuşayıncaya kadar pişirin. Daha sonra üzerine toz şeker serpin. Şurup koyulaşınca ocağın altını kapatın.



Kayısılı Kurabiye




Malzemeler:
200 gr. kuru kayısı ( 30 adet )
2 su bardağı un
2 yumurta
160 gr. tereyağı
1 çay bardağı toz şeker
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
1,5 su bardağı fındık kırığı

Yapılışı:
Kuru kayısıları küçük küpler şeklinde kesiyoruz. Fındıkları iri dövüyoruz. Bir kapta un ve kabartma tozunu eleyerek karıştırıyoruz. Ayrı bir kapta yumurta ,şeker ve tereyağını mikserle çırptıktan sonra vanilyayı ilave ediyoruz. Elediğimiz un ve kabartma tozu karışımını ekledikten sonra biraz daha karıştırıp kayısı ve fındıkları da katarak kaşıkla karıştırıyoruz. Yumuşak ,yapışkan bir hamur kıvamı elde ediyoruz. Hamurdan birer yemek kaşığı alarak yağlanmış fırın tepsisine şekil vermeden diziyoruz. Önceden ısıttığımız 160 derece fırında 20 dakika kadar pişirerek fırından çıkarıp servis yapıyoruz

Ispanaklı Kek







Malzemeler:
2 yumurta
1.5 su bardağı toz şeker
2 su bardağı un
1 paket kabartmatozu
1 paket vanilya
yarım su bardağı sıvı yağ
200 gr ıspanak ( püre halinde yarım su bardağı)
Üzerine:
1 paket krem şanti
1 su bardağı soğuk süt

Yapılışı:
Ispanakları yıka ve doğra. Tavada suyunu salana kadar kavur. Püre haline getirmek için rondodan geçir. Yada derin bir kabın içinde mikserle püre haline gelesiye kadar çırp. 1 paket krem şantiyi süt ile hazırla ve kek olasıya kadar buzdolabında beklet. Yumurta ve şekeri iyice çırp.(4-5 dakika kadar) Sonra içine yağ, vanilya, kabartmatozu, ıspanak püresi ve unu ekleyip karıştır. Yağlanmış ve tabanına yağlı kağıt konmuş tepsiye dök. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 40 dakika pişir. ( pişip pişmediğini kürdan ile kontrol et) Kıyılarını kes. (yuvarlak, kare vs.) Kıyılarını robotta un şeklinde kıy. Hazırlanmış olan krem şantiyi kekin üzerine sür.(kekin soğuk olması gerekir) Un haline getirilmiş kek parçacıklarını üzerine serp.

Muharrem Ay’ı boyunca Aşure pişirilmesi adettendir





Hicri takvime göre Muharrem Ay’ının onuncu günü Aşure Günüdür… Bu yıl, geleneksel Aşure günümüz ise 19.Ocak’a rastlamaktadır…

Muharrem Ay’ı boyunca evlerde Aşure pişirilmesi ise adettendir… Ve bu adeti, yapılan Aşure’nin komşulara dağıtılması izlemektedir…

Muharrem Ay’ının onuncu gününün hüzünlü yanı ise Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) torunu Hz. Hüseyin Kerbelâ’da Şehit edilmesidir…

Tarihsel olarak Hz. Nuh’a kadar uzandığı varsayılan Aşure Günü ve bu günlerde oruç tutulur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) de aşure orucu tutmuştur. Dolayısıyla Muharrem Ay’ının 9. ve 10. ya da 10. ve 11. günlerinde oruç tutmak ise sünnettir…




AŞURE

MALZEMELER:
3 su bardağı aşurelik buğday
Yarım su bardağı pirinç
Yarım su bardağı fasulye
Yarım su bardağı nohut
1/4 su bardağı çekirdeksiz üzüm
5- 6 tane incir
2- 3 dilim portakal kabuğu
1 kahve fincanı gül suyu
1 paket vanilya
2- 3 avuç fındık veya ceviz içi ve tarçın
2 çorba kaşığı hindistan cevizi rendesi
5- 6 su bardağı şeker

YAPILIŞI:
1- Akşamdan, buğday, fasulye ve nohut ayıklanıp yıkanır. Ayrı ıslatılır.
2- Buğday, pirinç ve ince kıyılmış portakal kabuğu beraber haşlanır.
3- İyice pişirilmiş nohut ve fasulye konur. Bir müddet beraber kaynatılır.
4- Şeker konur. Sonra yıkanmış üzüm ilave edilir.
5- Ateşten alınmadan 5- 10 dakika evvel küçük doğranmış incir, gül suyu ve vanilya konur.
6- Kaselere boşaltılıp dövülmüş fındık, tarçın, hindistan cevizi ile süslenir.

Not: Aşureye, kaselere koymadan önce, haşlanıp soyulmuş kestane de konabilir.

Yeni Keçi Gribi Hastalığı(şimdi bir bu eksikdi)




Domuz gribinden sonra keçi gribide hollanda dan geldi. Hollanda da hamile keçilerin salgın hastalık yaydığı ortaya çıktı. Hollanda hükümeti hamile keçileri katletmeye başladı. Önümüzdeki 4 hafta içerisinde hollanda da 40 bin koyun yok edilicek.

Dünyadan Otobüs Durakları



Otobüs duraklarındaki reklam yerleşimi. Bu duraklarda otobüs beklerken ya rahatlıktan yada reklamları incelerken otobüsü kaçırmayın